ÖFKEMİ HAYKIRIR SUSKUNLUKLARIM
  Forumlar
 
=> Daha kayıt olmadın mı?

Forumlar - ŞAİRLERİN YAZMA ÖZGÜRLÜĞÜ NEREDE BAŞLAR VE NEREDE BİTER?

Burdasın:
Forumlar => Forum Konumuz => ŞAİRLERİN YAZMA ÖZGÜRLÜĞÜ NEREDE BAŞLAR VE NEREDE BİTER?

<-Geri

 1 

Devam->


can
(şimdiye kadar 15 posta)
15.02.2008 06:18 (UTC)[alıntı yap]
ŞAİRLERİN YAZMA ÖZGÜRLÜĞÜ NEREDE BAŞLAR VE NEREDE BİTER?


Özelde şiirin, genelde sanatın kalın çeperlerle çevrelenmiş bir tanımı yoktur / vardır; o da sanatsal yaratının sahipleri tarafından gelenekten getirilip, geleceğe miras olarak bıraktıkları evrensel yaratının tezahürüdür.
Bu yüzden bunların her biri genel tanım / tartışılır / doğru olduğu gibi, yine bunların her biri genelde ve özelde sadece belirli alanları kapsar. Yani bir sanatçı, sanatsal serüveni içinde sanatı yeniden yorumlarken, öznel anlamda bilincinin imbiğinden damıttıklarını farklı açılımlar da katarak yeniden tanımlamış olur.
Tanım: Shakepeare’den Dante’ye, Puşkin’den Rimbaud’ya, Neruda’dan Kavafis’e, Gülten Akın’dan Attila İlhan’a (uzatmayayım) sürer gider… Bunlar upuzun bir altın zincirin birbirinden değerli halkalarıdır…
Ne ki, aşkın ve şiirin şablonsal tanımı yoktur / vardır ! Aşkı tanımlayabilir misiniz? Ya şiiri? Ama aşkı yaşar, şiiri de yaşatırsınız, değil mi?..
Bir somut tanım da budur!..
Geçenlerde yine özenle kirletilen bir günün şiiri sayfasında ‘yemişim TDK’yı’ demiştim. Amiyane kurduğum bu cümlenin arkasındayım hala...
Ne yani, Türkçe düşünen, yazan, hayal kuran, rüya gören (v.s.) ve Türkçe’ye titizlenen ( şimdi birilerinin yukarıdaki taksimleri merak ettiğini de hissediyorum, aşağıda yeri gelirse açıklayacağım) biri olarak, başında Türk, sonunda kurum yazan her yoz oluşumu kabullenmek zorunda mıyım? Sonunda cumhuriyet olan bir Türkiye’nin arı dil’i yetiyor bana! Gerisi, gerektiğinde laf-ı güzaftır…
Soru şu: TDK (Türk Dil Kurumu) ve TTK (Türk Tarih Kurumu) necidir ve neyi karşılar?
Yok bilmem “Atatürk’ün kurduğu TDK değilmiş.” Cevap mı bu şimdi?.. Oh ne ala bu memlekette, ne güzel bir açıklama! Biz bu bilgiyle bilgin oluruz belki(!) Bir kurumun Atatürk tarafından kurulması bugün için neyi değiştirir ki? Kimileri daha O Atatürk’ün kurduğu ve fakat o kurumların içini boşaltıp yozlaştıran 12 Eylül Rejimi'ne asıl adını koyamıyorlar bile.
Ben ve benim gibiler diyorsa, Atatürk’ün portreleri / heykelleri arkasına gizlenip, O’nu sömürmek gibi bir derdimizin olmadığındandır. Bu yüzden sol’dan bozma, çıkrıktan çıkma, sermayeden sızma, dogmadan doğma, pragmatist ve Makyavelist Türk usulü sosyal demokratların bu konularda söz söylemeye hakları yoktur! Dil de onlara kalmamıştır, kültür ve tarih de…
Onlar, “gaflet ve delalet ve hatta hiyanet”e beceriksizliklerinden dolayı sundukları katkıyı sorgulasınlar!
TDK’nın imla / yazım konusundaki genel doğruları, sivil alternatifleri konusunda fersah fersah geride kalmıştır. Bugün ortaokul öğrencilerine bile yetmiyor dediysem, içine gömük, dışarıya kesinlikle kapalı olduğundandır. Yok biz (misalen) 200 kelimeyle konuşup, 100 kelimeyle de yazarız diyorsanız, alın TDK sizin olsun… Kitaplığımda duran Günel Altıntaş’ın “Nasıl yazılır…”ı, Ömer Asım Aksoy’un imla kılavuzu, sözlükleri ve diğer kaynaklar bana yetiyor.
Şimdi gelelim asıl konumuza : Bir ondörtlük dedik, “niye on dörtlük değil”, bir onyedi dedik, “niye on yedi değil” dediler…
Alıntı: (Ki her yerde vardır, neredeyse semt pazarlarında bile bulabilirsiniz)
“Sayılar metin içerisinde yazıyla yazılır: bin yıldan beri, dört kardeş, haftanın beşinci günü, üç ayda bir, yüz soru, iki hafta sonra, üçüncü sınıf.”
Genel olarak doğrudur ve her yerde aynı örnek:
”Yaş otuz beş, yolun yarısı eder. (Cahit Sıtkı Tarancı
Bakın dünya şairimiz Nazım Hikmet ne büyük bir “gaf” yapmış(!)
“1961 yazı ortalarındaki Küba’nın resmini yapabilir misin?” derken…
Nazım’da daha çok var bu örneklerden. Ataol Behramoğlu’nda ve daha kimlerde kimlerde…
Doğru mudur? Bana göre şairin tasarrufudur; öte yandan bir yazın insanının sayıları rakamla yazması gerekmezdi. Eee yazmışlar ne olacak? Hiçbir şey…
Gelelim zurnanın “zırt” dediği yere:
Attila İlhan’dan sadece bir (kaç örnek yetsin:
Bela Çiçeği adlı şiir kitabı

büyük leylâ’dan

kaç kere söyledim büyük leylâ’nın
prenses olmadığını fâhişeliğini
zaten ışıkları da yanmıyor
en kötü yerinde bir karanlığın
anlatır durur gençliğini
hanidir ölümünü yaşıyor

halbuki onun ilk zamanları
balon kadehlerde içilen konyak
âvizeler altına sevip kadınları
at yarışlarında büyük oynamak
pera içlerinde İtalyan şarkıları
her gece bir baron kendini asıyor

aynalara sinmiş tokatlayan’da
onsekiz yaşından birkaç tebessüm
gözyaşları bütün şampanyalarda
bir gölge gibi kaç kere gördüm
dolaştığını dip odalarda
belki de kendisini arıyor



Beni bir kere dövdüler’den

boşyerlerime vurdular yumrukları duruyor
gecenin bir saatinde gizlice kustum
bir böcek yürüyordu boynumdan içeri


ibrahim cura limited


en kral arkadaşım İbrahim cura
şimdilik bir romanda tebdil yaşıyor
kankırmızı serüvenler deneyerek
din iman tanımıyor ara sıra
sövüp sövüp güzelce kirlenerek
amok çılgınlığına bulaşıyor

Rakamların yazıyla ve bitişik, iki ayrı kelimelerin de birleşik yazıldığı dikkatinizi çekti mi?
Bu tür örnekleri ölümünden çok sonra kitapları yeniden yayınlanmış kişilerden vermenin de icabı yoktu; çünkü o durum editörün eline kalır, editörün gözleri de mevcut yazım kılavuzunda… Uçsuz bucaksız bir derya olan Attila İlhan’ın mezarı ise daha çökmedi bile.
Hem sonra verdiğim üçüncü örnek(ler) olmasaydı bile, ben yine de formasyonumun gerektirdiğini yapardım.
Aziz Nesin, bir kere yerine “bi kere” diye yazardı. Doğrumudur? Bana göre değil… Ama bir Allah’ın kula da kalkıp laf edememiştir. Ben mi? Niye? Haddim midir?
Yakın tarihimize dönüp şöyle bir baktığımda, 12 Eylül’de kimi tavşan yazarlar, yarınlarımızın canına okuyanlara bağlılık mektupları gönderirken, bu ülkede çalışmayan T.C. mahkemelerine rağmen ve sonuç alamayacağını bile bile kalkıp cuntacıları dava etmiştir. Yani O bu ülkede aydınlanmanın ve yürekli aydın olmanın ölümsüz sembollerindendir!..
Bugünkü fundamantalist felaketin tohumları o günden atılmıştır. Keşke her şey TDK, TTK boyutunda kalabilseydi… Keşke Aziz Nesin gibiler çok olabilseydi…
Yukarıdaki değinmelere ilişkin yeni satırları birbirine eklemek mümkündür. Ama bu, konunun daha da uzamasından başka bir işe yaramaz.
Özet olarak en kestirmeden toparlarsam: Sayıların rakam ve yazıyla; kelimelerin ayrı veya bitişik yazılmasını, yazarlardan ziyade şairlerin, özelinde (özellikle şiirde) vurgu ve yeni anlamlar yükleme bakımından yaratının inisiyatifi olarak algılanmalıdır.
Kendi yetkinliğine inanan yazın insanının, cümle yapısını kendisinin kurmasını ve imla işaretlerini yeniden anlamlandırarak kendine özgü bir yazı dili oluşturmasını da biraz önceki paragraf dahilinde anlaşılmalıdır.
ops:

Cevapla:

Nickin:

 Metin rengi:

 Metin büyüklüğü:
Tag leri kapat



Bütün konular: 61
Bütün postalar: 63
Bütün kullanıcılar: 6
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
 
 
  Bugün 51 ziyaretçi (58 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol